top of page
Writer's pictureUgurcan Ozdemir

Salyali Sumuk


Dehşet içinde sağıma soluma bakınıyorum. Daha öncede böyle bir durum başıma gelmişti: sağımda sıra sıra dizilmiş elmalar, hemen elmaların yanında salkım sakım yeşil üzümler daha dalından yeni koparılmış edasıyla, solumda al al domatesler…”Anneee !!!” nafile, yılların tecrübesiyle meydana gelen pazarcıların sesini bastırmam imkansız. “Anneee !!!”, acaba nerdesin anne ya? Ben seni nasıl bulacağım bu hengamenin içinde, hayır pazardan öncede sözleşmedik ki kaybolursak şurada buluşalım diye.

Çok korkmuştum. Kimsenin umrunda değildi, etrafta abla ne kadar koyayım, ablaaa domateslerin hepsi aynı seçmene gerek yok, seçme yok abla alacaksan al, 2 kilo 3 TL, 3 kilo 5 TL yazıları ve kendini kaybeden insanlar. Lan kimse, salya sümük ağlayan bana bakmıyor, bunların hepsi kafayı yemiş. Dur bir dakika, şimdi sakin olmalıyım. Zar zor kendimi frenledim. Annemde muhtemelen yanında olmadığımı farketmiş olmalıydı ve gezdiği yerleri geri geri gelecektir, o yüzden en mantıklı şey olduğum yerde kalmak ve annemin gelmesini beklemek. Ama ya annem daha kaybolduğumu anlamadıysa, bunlar hep abimin bok yemesi, evde arkadaşlarıyla yanlız kalmak için beni annemle gönderdi puşt diye düşünürken etrafta meraklı gözlerle beni arayan annemi gördüm. Hemen gözyaşlarıma karışan sümükleri temizledim. Tehlike geçti, artık dilencilerin başındaki adam benim kolumu bacağımı kırıp sokaklarda dilendirtemeyecekti. Bu kaybolma olayı 1 dakkadan kısa sürmüştü. Bu bir dakkada çok fazla su ve sümük kaybetmiştim. Neyse.

Yine böyle bir durumdu. Dehşet içinde sağıma soluma bakıp annemi, babamı, abimi arıyordum. Bu defa bok atacak bir sebebimde yoktu. Hayır yolu biliyorum diyip neden önden basarsın, kurt mu var oğlum? Hayır madem önden basıyorsun, insan 100 metrede bir arkayı kontrol eder annenler geliyor mu diye. Akçay daydık, akşama doğru yemek yemek için kafeteryaya doğru gidiyorduk ve ben başımı alıp gitmiştim. Kafeteryaya vardım, terasa çıktım, annemlerin geleceği yolu gözlüyordum ama yolda kimseler yoktu. Al işte yine aynı dehşeti yaşıyorum tıpkı pazardaki gibi. Lan neden gelemediler acaba? Lan iki dakka kendimi tutamıyorum, yine göz yaşıma sümük karışıyor. Ben en iyisi eve gideyim, belki onlarda beni bulamayınca dönmüşlerdir, yolda iki turiste denk gelecek zamana bak. “what …..?”(ne dediler acaba, belki alienimi bulamıyorsun demiş olabilirler) “yes,yes !!” “where …?”(acaba şimdi ne dedi. Yardım mı etmek istiyor, beni kaçırıp ülkesine felan götürmesin ) “no, noo, no !!” koşarak uzaklaştım onlardan. Eve vardım, lan niye kimse yok insan bi gelir merak eder bu çocuk yine kayboldu, kaybolunca baya korkuyor felan, neredeler acaba… Neyse ben yine kafeteryaya doğru yürüyeyim, inşallah o sapık iki turistle karşılaşmam yine. Yerdeki göz yaşlarımla karışık sümüklerimi takip ederek kafeteryaya giderken. Ohhh, yine o rahatlama. Bu defa abim. “Nerdesin oğlum sen!!?”, “Ben kafeteryaya gittim, siz niye gelmediniz, balkondan size bakıyordum gelmediniz!!” “Geldik içerde 1. Kattaydık, seni bulamadık sonra, yarın sana atari yok!!” (Al işte… Ulan kaybolup korkan ben, ceza yiyen ben. Akçay dönüşü öğrendim ki atariyi oynayabilmek için jeton atmak gerekiyormuş, ben sürekli kendini tekrarlayan vtr yi oynuyormuşum)

4 views0 comments

Recent Posts

See All

Comments


bottom of page