top of page
Writer's pictureUgurcan Ozdemir

Su Toplamasi


Güneş’in adeta bir şeye sinirlenmişcesine hıncını dünyadan çıkardığı bir gündü. O gün adeta hayat benimle dalga geçiyordu. Omuzlarımdaki su toplayan yaralar güneşin bana dün ettiği işkencenin kalıntılarıydı. Çocukken eğer yalnızsanız zaman sizinle adeta dalga geçercesine yavaşlar. O gün de böyle bir gündü. Rüzgar denizden esiyor, kumsala 300 metre olan evimize arkadaşlarımın sesleri geliyordu. İşin ilginç tarafı o kadar uzaktan gelen sesleri ayırt edebiliyordum. Evde ne yaptıysam vakit geçmek bilmiyordu.(Babama zorla 2 kişi okey bile oynatmıştım) Olmuyordu arkadaş. Herkes denizdeydi, kumsalda top oynuyorlardı, iskelenin üzerinden hunharca koşarak denize atlıyorlardı, seslerini duyuyordum ulan. Omuzlarımdaki su toplayan yaralarsa adeta kendi aralarında benim bu acizliğime kıkırdıyorlardı. Çanak antenin sınırlarını zorlayıp 7 kanal gösterebilen televizyonu açtım baktım, ama nafile, çizgi filmlerin vakti geçmişti. Bu hayal kırıklığını daha önceden 17 ağustos depreminin akabinde hiçbir şeyden habersiz yatağımdan uyanıp sabahleyin çizgi film kuşağının olduğu kanalı açtığımda saatlerce yanan izmit körfezinin görüntüleriyle karşılaştığımda yaşamıştım (işin ciddiyetine İstanbul daki babamla telde konuştuğumda anlamıştım birazda geç olsa, o yüzden bu hayal kırıklığıma kızmayın lütfen).  Kitap okumayı hiç sevmezdim o zamanlar, kitaplardan dost mu olurmuş diye düşünürdüm; benim bir sürü -benimle acımasızca dalga geçen- dostlarım vardı çünkü, ne gerek var diye düşünürdüm. Şu an baya eksikliğini hissetsem de o zaman için durum böyleydi. O yüzden kitap okumak gibi bir şey aklımın ucundan da geçmedi anlayacağınız üzere. Evde dolandım durdum güneşin su toplayan yaralarımda etkisi olmayacağını düşünene dek. Akşam 5 ‘te hemen Mıstık’ların evine koştum. Bağırdım, bağırdım sonunda babanesi çıktı balkondan, Mıstık’ı sordum. Sahilde bacağını arı soktuğunu söyleyip,şu anda uyuduğunu söyledi. Ahım tutmuştu sanırım ama gerçekten içimden kötü bir şey geçirdiğimi hatırlamıyorum. Tabi o sıralar vücudumun herhangi bir yerinden hiç eksik etmediğim sargı bezim bu defa kolumdaydı; taze lasonil kokusuyla… 4 gün önce sitenin sahasında maç yaparken sitedeki abilerden birinin kaleye sert şutuna hunharca elimi sokuşum neden olmuştu bu sargıya. Müdahaleme rağmen yinede gol olmuştu, elimin acısını katmerleyen şeyde bu olmuştu sanırım. Neyse 4 gündür sarılıydı bileğim ama geçti geçecekti; sahalara, kaleye dönmeme az kalmıştı. Korksun sitenin abileri benim panterliğimden! Mıstık’ı da arı soktuğuna göre bisikletime atlayıp sitede oynadğımız polis hırsız oyunu için kendimi bisikletle geliştirebilirdim. Süraatimi hızlandırabilirdim bisikletle(kendi kendime az takla atmadım yalnız bisikletle). Eve geldim  bisikletten sonra saate baktım. Saat akşam 6. Bu zaman harbi dalga geçiyor benimle. Hemen vakit öldürmek için aklıma başka bir şey geldi: yeni salıncaklar kurdulardı siteye. Bi gidip denesem hiç fena olmazdı. Gidip denedim. İlk deneyişimde salıncağın arkasında korkuluk olmadığı ve salıncağın yüksekliğinin benim boyumun 4 te 3 ü olduğunu düşünürsek bence kolumu kırmam hafif bir sonuç. Onuda farketmemiz biraz gecikmeli oldu ama sıkıntı değil. Sargı bezinin yerini alçı aldı. İstanbul’a döndük. Sokağa çıkamıyordum alçılı kolla. Evde kapana sıkılmış ve yalnızdım…

Eğer çocuksanız ve yalnızsanız, zaman sizinle dalgasını geçmekten hiç çekinmez ve saniyelere sıkışırsınız… 



1 view0 comments

Recent Posts

See All

Comentários


bottom of page